7 Eylül 2010 Salı

etekteki taşlar

üç kişiydik.
içkilerin yanında bide eteklerimizde taşıdığımız taşlar duruyordu masada.
yorulmuştuk.
içimizde tutmaktan. 
unutmaktan.
yağmur başladı ruhumun arındığını hissederken biri geldi ve yağmurun gösterdiği sevgiyi engelledi.
belkide ortam namüsaitti sevgiye ulaşmam için, bende yardım ettim.
ve döndüm masaya.
çok sevdiğim iki kişi duruyordu karşımda ama bunaldım. 
insan değer verirken bile bunalıyor ne yalan söyleyeyim.
herhangi bir bahaneyle kalktığım masaya geri dönmem on dakikamı almıştı.
bu on dakikada ise benim yapabileceğim tek şey bi sigara yakıp çok uzak bir masada kendime sorular sormaktı. 
sordum.
ama cevaplamam için yalnız olmam gerekirdi. fakat yalnız değildim.
sulu sepkin sevgimi engelleyen vardı karşımda. 
o yüzü nasıl unutabilirdim ki?
kalktım karşısına oturdum. 
ön yargılı ve meraklıydım.
nerden bilebilirdim ki ruhunun benim gibi olduğunu?
sohbet ettik. sevdiğim iki kişiyi fazla yalnız bıraktığımı fark ettim ve kalktım.
döndüm masama.
uykum vardı. yorgundum.
sanırım konuşulan konular vede alkolün etkisi vardı üzerimde.
konuştuk. artık birbirimize karşı "daha" dürüsttük. dürüst değildik. birbirimizi kırmamak için düşüncelerimizi dışarı vururken, birbirimizi kandırabiliyorduk.
sıkıldım. wc ye gitme bahanesiyle kalktım. yüzüme bi su vurdum.
masama geri dönerken yine karşılaştık. gülümsedik. yanında bi arkadaşı vardı. onunla ilgilenmedim. yardıma ihtiyacı olduğu belliydi yardım ettim. yukarı çıktım.
masama oturduğumda konuyu dağıttım. sıkılmıştım.
ciddiyet beni yoruyor bunu farkettim.
çünkü içimden gelmiyor.
en azından o an için ben ciddiyet istemiyordum.
o beni bunaltan sonra mutlu eden yarı ciddi günden geriye kalan sadece kabarık bi hesaptı.
bi de tabi hesabı ödediğimiz, sohbet ettiğim kişi.
tesadüflere ve kadere inananlardanım. eğer yardım etmeseydim sevgiyi engellemesine şuan hala boğuşuyor olurdum dertlerimle.
hayatıma hoş geldin.

rouge



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder