7 Aralık 2010 Salı

haberin yok ölüyor-um

gözlerimden yaşlar süzülürken kulağımda duman haberin yok ölüyorum diyor...
ve ben şuan aşk acısı çekmiyorum aslında...
birileri çekiyor bu acıyı ve bunun için ölümü alıyo gözlerinin önüne...
bunun için yoluyo saçını başı belki açısını atar diye vücudundan...
ve işte ben ki güçlü olan sadece bir tokat atabiliyorum kendisine gelmesi için...
ben ki güçlü olan sadece elimi kolumu birbirlerine bağlıyor sessizce oturup ağlıyorum....

rouge
karma police

27 Kasım 2010 Cumartesi

17 Kasım 2010 Çarşamba

dalga

bazen sadece olanlarla yada olacaklarla dalga geçmek için yaşadığımızı düşünüyorum.
bizim bu oyunda ki görevimiz dalga geçmek.

rouge

29 Ekim 2010 Cuma

uyku tutmaz

hani olur ya bazen
uyku tutmaz
bakarsın tavana
düşünürsün
sonra ne düşündüğünü unutursun

unutursun dünü
bugünü
yarını

hani olur ya bazen
uyku tutmaz
candan bakarsın dışarı
hava soğuk
rüzgarın ıslığı gelir kulağına

sonra duymazsın
rüzgarı
sessizliği
kendini

hani olur ya bazen
uyku tutmaz işte...

rouge

27 Ekim 2010 Çarşamba

.

ve etrafımda bu kadar olay olurken benim diyebildiğim tek şey
"uykum var" dı....

rouge

24 Ekim 2010 Pazar

bir, iki ve 3 numara

gerçekten sevdiğim üç adamın ikisini, sevgilisiyle mutlu mesut görmüştüm.
sadece geriye bir tanesi kalmıştı mutluydum. kısmet olmamıştı.
şimdi bugün onuda göreceğim. çok garip bi duygu. zamanında emek harcadığın sevdiğin insanların senin onlara yaptığın şeyleri başkalarına yaparken görmek... yada bir başkasına aşık aşık baktığına şahit olmak.
gariptir.
şimdi aynanın karşısına geçeceğim kırmızımtırak rujumu süreceğim. kirpiklerime de siyah rimelimi ve yeni sevgilisi olan boya küpü kızın yanına gideceğim... sadece o ve o kız olmayacak yanımızda... çok kalabalık olacak ve ben içimdeki "sinirli rouge"u ortaya çıkarmamak için sürekli insanlara gülümseyeceğim. hatta hayatım çok mükemmelmiş gibi espriler patlatacağım arka arkaya. ve ortamda ne kadar erkek varsa hepsi bi anlık olsa bile beni kesecek.
bunların hepsi varsayım. olmayabilir de. ama olsa bile sen bunların hiç biriyle ilgilenmeyeceksin ve diğer erkekler gibi davranmayacaksın. kim bilir belki de sadece gülümsersin. alaycı yada özlem dolu. kim bilir.
tek bildiğim yazmak istedim yazdım. 3 numara bekle beni sana pis pis bakıp, etrafa neşe saçmaya geliyorum.

(ayrıca şu sürekli bahsettiğim ahmak varya bu o değil bu başka biri... ama yinede son sevdiğim insan olmasa bile koyuyo be.)


rouge

bir kadın-bir erkek.

rouge

23 Ekim 2010 Cumartesi

"kodlanmış" anılar

Her insan için bir şeyi yada bir şeyleri kodluyorum kendi beynimde.
Bu iyi mi yoksa kötü mü ben de bilmiyorum.
Mesela geçmişte pekte iyi olaylar yaşamadığım bi insan mfö ile kodlanmıştı. Bide metal müzik (ne alaka ama ikisi) Her neyse bunun içindir ki ne mfö nün belirli şarkılarını dinleyebiliyorum nede müzik kanalında çıkan metal müzikleri (hoş fazla sevmezdim zaten.)
Çocukken çok iyi günler geçirdiğim ama şuan küs olduğum çocukluk arkadaşımla çok fazla evcilik oynadığım içindir ki; Kuzenimi oyalamak için bile olsa evcilik oyununu oynayamıyorum. En fazla 5 dk sonra başka saçma sapan bi oyun üretip onu oynamaya yönlendiriyorum. 

Hayatım böyle kısıtlamalarla dolu... Ama neyse ki bu arkadaşlıkların yada ilişkilerin süreleri pek uzun olmadığı için "kodladığım" şeylerde pek fazla değil.
Ama işte son olarak biten vede sürekli bahsettiğim insanımsı "hayvan" yüzünden hayatımın bir çok kısmı kodlandı.
Ben artık Eminönü'nde de çay içmeyi sevemiyorum.
Yada Taksim de karadut çayı içtiğimde dalıp gidiyorum öyle...
Çiçekli elbisemi giymek istemiyorum.
Gondola yanımda biri varken binmek istemiyorum... Onun yerini alır diye, onun gibi korkar diye. Yada hayali hep orada dursun diye... 
Bir erkeğin bana şiir okumasını istemiyorum artık. 
Sadece onunla bağlantılı olarak yaptığım ve yapacağım, vazgeçmeyeceğim 2-3 şey var hayatta...
Biri karanlık oda.(karanlık oda sayesinde tanıdım onu ama o yokken de severdim ben orayı)
Diğeri motor.(bu bi tutku. ondada aynı tutku var ama ilgilendirmiyor şuan)
Üçüncüsü de ikimizinde sevdiği şarap olan vişne şarabı...
Üçünden de vazgeçmeyeceğim.
Belkide takıntıdır ama üçünde de fikri benimle aynı olan birini seveceğim bi daha ki sefere...
Bide öğrendiğim bir şey var... Hayatında kalıp kalmayacağından emin olmadığın kişilerle fazla yere gitme ve fazla şeyler tatma yada yaşama...
Eğer karakter benim gibiyse sende de, sana yaşayacak fazla bir şey kalmaz. 

rouge
ayrıca nedendir bilmem aklıma bu tablo geldi


beyfendi.









Alıngan beyfendilerle bir masaya oturdum.
Bazılarını geçmişteki anılarımdan tanıyordum.
Bazılarını da gelecekte tanımayı umuyordum.
Hepsinin aralarında farklar vardı.
Ve hepsine de  ayrı ayrı bu farklar çekmişti beni.
Çünkü onlar farklıydılar.
Yuvarlak masa toplantısında bir şey fark ettim.
Farklıydılar ama hepsi aynı şeye sahipti.
Değişmez erkek ruhuna.

lanet olsun bea.!


rouge

16 Ekim 2010 Cumartesi

"an"

uzun zamandır uzanıp yatağıma düşünmemiştim.
gariptir.
yaptıklarım hakkında düşünmemiştim.
bi bakıma anı yaşamıştım.
sonra düşündüm.
ertesi gün yaptıklarım yine aynı şeylerdi.
meğerse "anı" yaşamamışım.
hayatın gerektirdiklerini yapmışım sadece.
yaşadığım günler benim anlarım değilmiş.
üzüldüm.

rouge

13 Ekim 2010 Çarşamba

bir damla gözlerimde

Çok geç oldu belkide düşündük taşındık
Bir çok şeyi birbirimizden sakındık
Bir şey eksik cümlede
Yüklemmi özlemmi sakladığın şey her neyse beni üzermi
Öyle çok şey varki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa
Seninle sakladım gözlerimde
Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde
Belki yanlış yoldayız
Kaybolduk kaybolduk gizleyince kendimizde yorulduk
Her hatada telafi gerekli değilmi
Bizi durduran gurur mu kibir mi
Öyle çok şey varki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa
Seninle sakladım gözlerimde
Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde

son günlerde arka arkaya dinlediğim şarkıdır kendisi...
bu şarkı yazılarımda o kadar sitem edip "dövmek" istediğim insana gelsin mümkünse.
eğer okuyorsan şarkıyı dinle yada dinleme fark etmez. ama bu kadar gururlu kişi davranışları altından gururumu ve ruhumu paramparça edip "güvenmemeyi" öğrettiğin için teşekkürlerimi sunuyorum.
hoş zaten pek güvenmem insanlara. nadirdir.
artık o nadirlikte yok senin sayende :)

rouge

4 Ekim 2010 Pazartesi

soru-(msuz)-(nlu)

insanlara ruhsal yada fiziksel olarak zarar veriyorum.
inanın bu kimsenin suçu değil. üstlerine alınmalarını bende istemiyorum.
aslında her şey benim sorumsuzluğumdan ibaret.
evet sanırım ben sorumsuzum, sorunluyum.

rouge

3 Ekim 2010 Pazar

far away....

Kirpiklerimde rimel
Ayaklarımda topuklu ayakkabı 
Üzerimde şık bir elbise
Boynumda hoş bir kolye var...
Birde elimde parıldayan "kibar" çantam.


Ben arabada "eğlenmeye" giderken bulunduğum hali birilerine anlatmak için can atıyorum.
Fakat herkesin kendi dert ve eğlenceleri olduğu için benimle pek fazla ilgilenmeyecekleri için sadece yazıyorum.
Söylemiyor, yazıyorum.
Bulunduğum durumun yapmacıklığından beni kurtaran tek şey Jay Jay Johanson ve Far Away...
Kim bilir belkide bulunduğum durum değil benimdir yapmacık olan...
bilemiyorum.Tek bildiğim bu dünya, bu hayat, bu kaos bana göre değil.


rouge

25 Eylül 2010 Cumartesi

develer tellal iken

evvel zaman içinde, kalbur saman içinde
develer tellal iken, pireler berber iken çok güzel bir ülkede,
çok güzel bir prenses yaşarmış.
birde çok yakışıklı bir prens varmış.
fakat günün birinde prens kaybolmuş.
vede haber salmışlar dört bir yana prensi bulana bin bir minnet diye...

rouge

23 Eylül 2010 Perşembe

18 Eylül 2010 Cumartesi

ŞAKA MI BU?????
sitemliyim evet.
ÇOCUK  gibi davranıp sosyal paylaşım sitelerindeki izleme yada arkadaşlık gibi şeyleri PAT diye bitirmekte nedir yahu.
madem bu kadar takıyorsun adam gibi konuş dimi??!!!
yada takmıyorsun. o zaman takıyorum DEME!


(kızım sana söylüyorum gelinim sen anla muhabbetinden anlaması dileğiyle)


rouge

13 Eylül 2010 Pazartesi

yeni sayfa


benim bir ajandam vardır..
içinde buraya yazdıklarım ve daha fazlası var.
fark ettim de duygularımı fazlasıyla abartıyorum.
sanki sadece ben sevdim.
sanki sadece ben çamura battım. yoo. hiçte öyle değil.
ajandam bitti. son sayfalarına bunları yazdım ve 
fark ettim.
yalnız değilim, abartmama gerek yok. zaten şu sıralar istesem de abartamıyorum .sanırım buna büyümek deniyor.

merhaba ben büyüdüm.
ve şimdi önümde bomboş sayfaları olan yeni bi ajandam var
kapağını açtım ve yazmaya başlıyorum. artık dertler başka..

rouge

12 Eylül 2010 Pazar

yüz-yüze

evde var mıydın yok muydun
bilmiyordum
sadece geçerken uğramak istedim
belki görürdüm, 
sesinin duyardım
en azından 
bastığın zile basmıştım


neyse 
bu kadar acıklı duygu yeter
unutmadın umarım
yüz yüze konuşacaklarımız var


yüz yüze demişken.
o kadar zor ki sana bakarken konuşmak
eğer sen kapıyı açsaydın konuşabilir miydim bilmiyorum


bu arada fark ettim de bilmediğim çok şey var.
fakat ne gariptir, ben bildiklerimden korkuyorum.


rouge


büyüdüğümde çok güçlü olacağım
ve onlar bana özgürlük diyecek
 tıpkı dalgalanan bir bayrak gibi

      
                                         bordeaux

9 Eylül 2010 Perşembe

o

hanım hanımcıktı.
dudakları küçük 
gözleri zeytin
saçları uzun.
hikayenin başladığı yerdi
ablaydı, anneydi 
herşeydi.

rouge

8 Eylül 2010 Çarşamba

den-g


ve sustum.
sonsuza kadar mı bilmiyorum.
süre "bir müddet".
belkide en iyisi budur bilemiyorum.
"bir müddet" konuşmayarak kafamızı toparlayacağız. (en azından benim "bir müddet" susmaktan-konuşmamaktan anladığım bu. yada ben böyle anlamak istiyor da olabilirim).
dengesiz ruh halimin sayende dengeli olacağını düşünmem ne acı.
oysaki yaklaşık bir sene önce öğrenmiştim, kendinden fazla birine değer verirsen dengen bozulur.
nedeni de şudur ki;
sen değer verirken, sana değer verilmemesi.
karşıda ki fazla değerleri olurken, senin değersiz olman.
bilemiyorum. dedim ya olmayan dengem bozuldu. denge kurabilenle aşk olsun mümkünse. bu sefer bende mutlu olurum belki.
kim bilir?
mutlu olmasam bile alışmaya başlıyorum sanırım dengesizliğime.

rouge

7 Eylül 2010 Salı

etekteki taşlar

üç kişiydik.
içkilerin yanında bide eteklerimizde taşıdığımız taşlar duruyordu masada.
yorulmuştuk.
içimizde tutmaktan. 
unutmaktan.
yağmur başladı ruhumun arındığını hissederken biri geldi ve yağmurun gösterdiği sevgiyi engelledi.
belkide ortam namüsaitti sevgiye ulaşmam için, bende yardım ettim.
ve döndüm masaya.
çok sevdiğim iki kişi duruyordu karşımda ama bunaldım. 
insan değer verirken bile bunalıyor ne yalan söyleyeyim.
herhangi bir bahaneyle kalktığım masaya geri dönmem on dakikamı almıştı.
bu on dakikada ise benim yapabileceğim tek şey bi sigara yakıp çok uzak bir masada kendime sorular sormaktı. 
sordum.
ama cevaplamam için yalnız olmam gerekirdi. fakat yalnız değildim.
sulu sepkin sevgimi engelleyen vardı karşımda. 
o yüzü nasıl unutabilirdim ki?
kalktım karşısına oturdum. 
ön yargılı ve meraklıydım.
nerden bilebilirdim ki ruhunun benim gibi olduğunu?
sohbet ettik. sevdiğim iki kişiyi fazla yalnız bıraktığımı fark ettim ve kalktım.
döndüm masama.
uykum vardı. yorgundum.
sanırım konuşulan konular vede alkolün etkisi vardı üzerimde.
konuştuk. artık birbirimize karşı "daha" dürüsttük. dürüst değildik. birbirimizi kırmamak için düşüncelerimizi dışarı vururken, birbirimizi kandırabiliyorduk.
sıkıldım. wc ye gitme bahanesiyle kalktım. yüzüme bi su vurdum.
masama geri dönerken yine karşılaştık. gülümsedik. yanında bi arkadaşı vardı. onunla ilgilenmedim. yardıma ihtiyacı olduğu belliydi yardım ettim. yukarı çıktım.
masama oturduğumda konuyu dağıttım. sıkılmıştım.
ciddiyet beni yoruyor bunu farkettim.
çünkü içimden gelmiyor.
en azından o an için ben ciddiyet istemiyordum.
o beni bunaltan sonra mutlu eden yarı ciddi günden geriye kalan sadece kabarık bi hesaptı.
bi de tabi hesabı ödediğimiz, sohbet ettiğim kişi.
tesadüflere ve kadere inananlardanım. eğer yardım etmeseydim sevgiyi engellemesine şuan hala boğuşuyor olurdum dertlerimle.
hayatıma hoş geldin.

rouge



sorgu.

sorgudaydım.
haritası olmayan yollar üzerinde giderken motorumla, hız limitini aşmışım.
kimliği belli olmayan birine çarpmış, ağır yaralamışım.
yüzünü gördüğümde dehşet içindeydi ruhum.
çünkü karşımdaki duran beden benimdi.
ve benim hayatım basitti.
basite indirgenmişken hayatlar, zorluklarla karşılaşınca ortalık hep karışıyor.
yada akışını bozan şeylerle.
tam bu bozukluğa alışıyor derken, arada bir eski düzenine baktığında yenisi kıskanır ve atar seni üzerinden. Sonuç: o seni atarken üzerinden, sen hız limitini aşmışsındır ve çarpmışsındır kendine.

belkide daha iyidir kendi kendini yaralamak.
bir başkası yüzünden yaralanmaktansa.


rouge

peki

Bi kaç paket sigara, bide şarabım olsa başka bir şey istemem bu gece için. Belki bi de sen.
Duygular karma karışık, duygular düğüm.
Hangimiz çözecek peki? Bu kadar adım atmışken.  Hatta koşarken, adımlarımızı sayamaz iken, sıra kimde nasıl bileceğiz?
Yada bilemeyeceğiz ve böyle sürecek bu suskunluk, küskünlük.
Okuyorsan yazdıklarımı sorarım sana ister miydin sende böyle olmasını?
Cevabın evetse zaten ilgilenme, takma kafana.
Ama cevabın hayırsa "hoşçakal" deme.

Şimdi senden her zaman dediğin gibi "peki" demeni bekliyorum.
Hadi bıyıklı çocuk "peki" de...

rouge

6 Eylül 2010 Pazartesi

son.


ve bardağı taşıran son damla süzülürken ben sadece izliyordum..

rouge

denizde anahtar var

çok ama çok sinirliyim.
çünkü sen kapalı bir kutusun
kilit vurulmuş ve anahtarı denize atılmış
o anahtarı denize atanı bulunca
soğuk ellerimle ensesine dokunacağım
okyanus kadar soğuk ellerimde
iki büklüm olur belki
sonra da kalır öylece.

rouge

masallardaki bulut bu işte.

mühim değil

Ne yaptım biliyor musun? Daha çok şarkı söyledim. Sigaraya yeniden başladım. Alışveriş yaptım gereksiz.
Ne yaptım biliyor musun? Bol bol seyahat ettim. Hatta yalnızlık çektim. Pişman oldum, kimseye söylemedim.
Yani sustum genelde. Bazende gülümsedim nazikçe.Dinlemediğim belli olmasın diye.

Bitti buraya kadarmış dedim. Unuttum bile dedim. Avuttum kendimi sözde. Ama yinede akıyor gözyaşlarım. Islatıyor yastığımı. Seni özlediğim gecelerde...


beni anlatan şarkıymış meğerse.


rouge 

5 Eylül 2010 Pazar

İyi uykular hoş hava, sessiz sokak ve kol saatim.
rouge
(üzerime pikemi çekip uyumayı özlemişim)

tatile çıksanıza bi

bazen bi ovada olmak istiyorum, tek bi ağaç olsun sırtımı dayayabileceğim
başka hiç bir şey, hiç kimse olmasın.
bazen dünyada sadece ben kalayım istiyorum, tüm insanlar bi yere tatile gitsin ve ben tek başıma kalayım dünyada..

(ayrıca aklıma gelmişken söyleyeyim. msn yada facebook gibi kişilerle sohbet edilen yerlerde ":D" ifadesini kişi gerçekte gülmese bile kullanmıyor mu sinir oluyorum. peki ben yapmıyor muyum? evet gülmesem hatta melankoliden kusma noktasına gelmişken bile ":D" ifadesini kullanıyorum. çünkü bi ara gerçekten güldüğümde kullanıyordum bu seferde karşımda ki ona karşı küs olduğu sanıyor. ne garip yahu.)

rouge

biri yirmi yedi geçerken

saat biri yirmi yedi dakika geçerken 
üzerimde hırkam, ayaklarımda botlarım vede polar eşofmanım ile sahilde oturmak istiyorum.
"bak çayım sigaram her şeyim tamam" derken yanıma birisinin oturmasını sohbet etmeyi, sonrada çimlere uzanıp uyumak istiyorum..
içimi ürperten rüzgarlarıyla hayran olduğum havada, evde yatağımın üzerine oturmuş, rüzgarı hissetmek için kafamı camdan dışarı çıkartmak zorunda olmam hiçte hoş değil. en azından benim hoşuma gitmiyor..

tek bildiğim sahilde sabahlamak ne güzeldir.. bi de yanında müzik çaların varsa, yada ondan daha güzel bir seçenek olan konuşabileceğin biri...
işte o zaman terk edilmiş o sahil, dünyanın en güzel yeri olur..
en azından benim için.

rouge

ça-ça-çay

balkonda yağmur yağarken çay sefası yapmak paha biçilemez.

bir küçük kızın masalı


Tanrı, çok sevdiği meleklerinden birini almış 
yeryüzündeki küçük kızın.
Çok zaman sonra
aldığı meleğin yerine birini bahşetmiş,
onunla sonsuzluğa gidebilecek bir melek.
Sonra Tanrı demiş gökyüzündeki meleğe:
"Eğer sende istersen, 
yeryüzünden bir melek bahşediyorum sana.
Seninle sonsuzluğa gidebilecek bir melek."
Melek sormuş Tanrıya:
"Ölümsüz müyüz yer yüzünde?" diye.
Tanrı cevap vermiş meleğe:
"Ölümlü olacaksın ama meleğin sana ölümsüz duygular verecek
siz yeryüzünden kanatlanıp uçsanız bile gökyüzüne
duygularınız kalacak yeryüzünde."
melek gökyüzünden inmiş yeryüzüne
meleği sanmış birçok ölümlü duyguların sahibini
inancı kalmamış Tanrı'yada duygulara da 
kaybolmuş hiç tanımadığı dünya dedikleri bu yerde
meleğini buldu sanmış 
ama sadece sanmış
birçok kez yanılmış
asılında ölümsüz duyguları verecek olan
meleği onun yanından geçerken


Sonra demiş kendi kendine...:
"Ölümsüz sandığımız duygular 
Aslında ölümlü müdür..
Birbirleri için yaratılmış meleklerin, 
Birbirlerini bulmaları birer masal mıdır?


Rouge

3 Eylül 2010 Cuma

yaptıklarımı ve yaşadıklarımı düşününce boşa kürek çektiğime inandırıyorum kendimi.


hepsi boşunaydı sanırım .. :/ kendime acıdım.

rouge
veee bundan sonra napıyoruz? ilgilenmiyoruz. neden? çünkü ilgilendikçe yoruluyoruz. yorgunluğa son diyor gözlerinizden öpüyorum!

1 Eylül 2010 Çarşamba

bazı insanlar uyuduğunda tatlı rüya görür.


rouge

saçma









sabah sabahın dokuzu
güneş yüzüme vurdu uyandırdı beni
kedi gibi kıvrıldım yatağımda
başucumda ki saat ve hediye ettiğin kitap, çağırıyor beni sokaklara.
doğruldum
oturdum yatağımda. 
ayağım basar soğuk mermere, 
içim ürperir, 
tüylerim diken diken...

rouge


kum torbası

Karşımda bi kum torbası var ve o sensin hayalimde. Çılgınlar gibi yumrukluyorum. Tüm hırsımı çıkartmak istiyorum çünkü. Mutsuz geçen tüm günlerimin hıncını. Aklıma takıldığın için yapamadığım tüm şeyler için. Senin yüzünden tutamadığım sözler, söylediğim yalanlar için...
Karşımda bi kum torbası var ve o sensin hayalimde. Şuan karşımda duruyor. Ve ben sadece bakıyorum içimde parçalamak gelse de.

Senden nefret ediyorum. tokat atmak, yumruklamak istiyorum karnını, tekme atmak bacaklarına... Ama işte yapamıyorum. Karşıma geçtiğinde, konuştuğumda seninle hıncımı alamıyorum yalanların, sözlerin. günlerin... Çünkü bi umut var içimde.. Söz veripte tutacakmışsın gibi... Yada beni mutlu edeceğin günler olacak diye.. Peki sorarım sana. Bunları bana verecek misin?

rouge

31 Ağustos 2010 Salı

numune

Zamanın birinde Bay Numune dediğim bir arkadaşım vardı ve bana "tüm erkekler saf ve odundur" demişti.


Sanırım dediği doğruydu.


rouge

Anlamsız Enerji

Aslında zor görünen insanlar o kadar kolay ki...
Aslında tüm insanlar o kadar kolay ki.
Bir şarkıyla cesaret alıp, içinde yıllarca beklettiklerini bir saniyede dışarı kusabiliyorlar.
Yada bakılan bir falla hayatlarına yön verebiliyorlar.
Sonuç olarak biz insanlar kararlarımızı kendimiz vermiyoruz.

Her ne kadar ben kendi kararlarımı kendim vereceğim desem de, böyle değildir ne acı.
Kararlarımızı her zaman  başka insanlar etkilemiştir. Yada doğa olayları. Her neyse.
Her insan kendi kaderini yazar derler ya. Yok öyle bir şey.
Aslında herkesin kaderi başkalarının ellerinde.

Genelde de tanımadıklarımızın elinde.

Mesela bende içimdekileri kustum. Yazdıklarımın edebiyatıyla ilgilenmiyorum şuan. İçimde ayarsız bir enerji o nereye ben oraya şu sıralar.


ROUGE



geyşa


yağlı boya.

rouge

30 Ağustos 2010 Pazartesi

denizlik

Bir dinlesen kalbimi bir dinlesen ne olur sen seversen sevgilim geçenler unutulur... derken sinekliğe bağladığım anteniyle bana eşlik eden radyom,
gökyüzü yıldızlı,
denizliğim serindi...






rouge

25 Ağustos 2010 Çarşamba

kız çocuğu

kapıları çalan benim
kapıları birer birer
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler...


nazım hikmet 


rouge

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Pişt

Ortadan kaybolan insanlar! Birilerinin sizi merak etmesi hoşunuza mı gidiyor ?


rouge

11 Ağustos 2010 Çarşamba

uyu.

UYU! Böylece hemen yarın olur :)




rouge

kahkaha

üzgün olmam gerekirken kahkahalar atıp gülen bir ben varım sanırım
yada üzgün halimi bununla örtüyor da olabilirim

rouge

8 Ağustos 2010 Pazar

ışınlansak ya

Kardeşim'e

Şuan karşılıklı tabu*, şarap ve kısık sesli bir radyo eşliğinde konuşmak, dertleşmek o kadar isterim ki... Sizin terasta...

Anlatacak şey mi çok yoksa dert yanacak şey mi çok bilemedim...

Hani olur ya boğazında bi ağırlık .. bi düğüm...

şuan içimde duruyor

ben sanırım mutlu olmayı özledim.

başkaları sayesinde mutlu olmayı...



iyi ki doğmuşsun kardeşim :)


rouge

7 Ağustos 2010 Cumartesi

6 Ağustos 2010 Cuma

ö z l e d i m

bu gün seni o kadar çok istedim ki yanımda...
özeneceğim o kadar çok insan vardı ki çevremde...
içim acıdı, burkuldu, üzüldüm işte...
neden yoksun ortalarda ?
başına bir şey mi geldi yoksa?

özledim.

gülüşünü, sesini, yüzünle oynamanı, sessizce durmanı, dalmanı, merak etmeni, sormanı, kaşlarını çatmanı, bakmanı, bir şeyler anlatmanı... biliyor musun çantanı bile özledim hani vardı ya hep yanında taşıdığın, şuan karşımda dursa baksam ona öyle o bile yeter bana.
...sana bakmayı özledim, seninle konuşmayı, beni düşündüğünü bilmeyi, tahmin etmeyi, seni çözmeyi...
şimdi soruyorum kendime beni düşünüyor mu acaba diye ama cevap veremiyorum ne acı..

gözden ırak olan, gönülden de ırak olurmuş ya asıl ondan korkuyorum ben.



rouge










br-kçk-byklı-çck

5 Ağustos 2010 Perşembe

1 Ağustos 2010 Pazar

nefes

nefes bile almadan seviyorum seni....


rouge

hayalperest

Hayal kurmak ne kadar da kolay ve güzel....
ve bazen gerçekmiş gibi gelir ya insana işte o daha da güzel
mesela hayal edersin kapıdan girdiğinde karşına çıkacağına inandırırsın kendini ve onu bi anlık görürsün ya...
işte o an o kadar güzel ki, paha biçilmez ki.. unutmazsın bir daha...
ama o kadar kolay ve kötü bir şey ki hayal kurmak 
aslında onun karşında olmadığını anlarsın ya işte o an takarsın ağlayan maskeni yüzüne öylede kalırsın...
için buruk olur.. düşünürsün fark edersin asla öyle bir şey olmayacağını
ama olursa? olduğunda olan sonsuz mutluluk? 
peki şimdi sorarım size güzeldir midir hayal kurmak?

rouge

31 Temmuz 2010 Cumartesi

tatlı rüyalar

aslında çok uykum var ama ben yinede bekledim belki sen uyumamışsın-dır diye.
ama görünen o ki  uyumuşsun.. o zaman benimde (seninle konuşmak için senin msn e girmeni) beklememe gerek yok sanırım. bende uyuyayım.
iyi geceler tatlı rüyalar


rüyanda beni gör emi 




Rouge

çocuk

Karşımda oturan kişi bana soğuk soğuk bakan ciddi adam mı? Yoksa içini bildiğim gülümseyen çocuk mu tam kestiremedim.
Karar vermek hiç bu kadar zor olmamıştı biri hakkında...
Benimde içimde bi çocuk vardı farkındaydım. Fazla heyecanlıydı, fazla meraklı ama tatlıydı, saftı ve her şeye rağmen yaşıyordu...
Şimdi merak ettiğim şey senin içinde ki çocuk nerede?
Kim aldı onu senden? Sen mi verdin onu başkalarına.. yada bıraktın bir kaldırım taşında otururken baktı arkadan ama sen görmedin, çünkü arkana bakmadan gittin, kim bilir? ...
Geri al onu... Çünkü kendine sorup çıkmazlara sürüklendiğin çoğu sorunun cevabı onda...


rouge

27 Temmuz 2010 Salı

İst-an-bul

Vapurda bi kadınla tanıştım...
Eşi İngiliz kendisi Türkiye'de doğmuş ama Almanya'da büyümüş ondan Türkiye'yi pek fazla hatırlamıyor... 
İstanbul ada ikinci gelişiymiş. Sohbet ettik baya çok tatlıydı "ben Türk'üm, pasaportum Alman, eşim İngiliz" dedi. Hayatla geçtiği dalgalar, denizin dalgalarından daha hoş geldi ne yalan söyleyeyim...
Vapurdan inene kadar konuştuk.
Aklımda kalan ve her zaman aklımda kalacak bi cümlesi vardı "İstanbul çok güzel ve çok konuşkan bir şehir aslında. O kadar güzel şeyler anlatıyor ki sana bilemezsin... Tabi eğer onu dinlemeyi bilirsen..."


İstanbul'un bana bir şeyler fısıldadığını duydum eve dönerken...


"Aradığını elbet bulacaksın bir gün. Yeter ki sen sadece arama, aradığın şeyi gönülden iste..." dedi.


Gönülden istedim aradım ve buldum seni.
Peki sen benim misin şimdi?


rouge

26 Temmuz 2010 Pazartesi

gidersen

gidersen bana da bir dengini yolla..


jehan barbur

rouge

kalp atışım 99 çıktı.

Cumhuriyet

Osmanlıydın yada gözümde...
Çöktün bittin dağıldın ama şimdi cumhuriyet kurdun <3

rouge

25 Temmuz 2010 Pazar

osmanlı

düşündüm de benim gözümde Osmanlı gibisin
Önce tanıştık ve Kuruldun
Sonra konuştuk, buluştuk ve Yükseldin
hep konuştun ve Durakladın
konuşmadın bile ve Geriledin
ve şuan uzaklaştım senden evet artık yoksun çünkü Dağıldın...

rouge

daha onyedi-y-MİŞ

17 ye 17 gün....







rouge

23 Temmuz 2010 Cuma

ağla☽


yeni güne uyanırken hala göz kapaklarım da bir gariplik var gözlerim kuru hissediyorum..
ve normale dönmesi için yapmam gerek tek şey ağlamak diye biliyorum...
neden çok olunca kötü olan şeyleri düzeltmek için yaparsın güya
gözün kuru olmuş yada yalnızsın..
ikisi ayrı olay ama çözüm ortak aslında
gerçek şu ki her gece ağlayınca yoruyor bakma...
sonuç: sen sakın çözümü sessizce ağlamakta arama yada sessizce ağlarken arama




rouge

aslında

herşey çok basit aslında... sevmek, reddedilmek, vazgeçmek...
düşündüm öyle... insanlara değer biçmek falan...
üzüldüm baya
sonra dedim "bana da lanet olsun dünyayada
cidden boş ve anlamsız aslında....



Rouge

16 Temmuz 2010 Cuma

Şaşkın!

Şaşkınım. Şaşkınlığımı gizlemek içinde uğraşacak değilimde...
Sadece ağzımda çıkan kelime "peki" oldu. Kabullenmek aslında zor olsa da, bazı şeyleri kabul etmek zorundayız. Aslında kimse hiç bir şeyi kabul ettiremez sana yada bana, ee hep öyle dedik sonuçta. "Zorunda olmak" yoktur hayatında...
Büyük lokma ye büyük konuşma....
Şimdi senin durumunu kabul etmek "zorunda olduğum için" kabul ediyorum. Geriye dönüp savaşmakta var ama yeniliceğini bile bile savaş açmak karşı tarafa çok saçma... Belki güçlendikten sonra kim bilir?

rouge

6 Temmuz 2010 Salı

İstanbul'da çocuk

uykusu geldi İstanbul'un, söndürdü kandillerini yedi tepe.
ince uzun bir sokağın arasından aydınlattı çocuğun yüzünü batan güneş.
çocuk gördü acıyı, tatlıyı, umudu, umutsuzluğu...
gördü her şeyin bir anda var olduğu şehri... 
korktu yumdu gözlerini ince uzun bir sokağın duvarına.
düşündü, ben neyim diye..
hangi duygusuyum İstanbul'un
hangisi bulmuştu beni bugün?
dün içimde umut vardı
bugün acı dolu bakışlarım...
hangi duydusuyum ben İstanbul'un
bu karmaşada hangisi beni bulur?
attı bi adım, açtı gözlerini ince uzun bir sokağın duvarında
taştan yollarında yürüdü sokağın 
ve
uykusu geldi İstanbul'un, söndürdü kandillerini yedi tepe.

Rouge

5 Temmuz 2010 Pazartesi

nahoş

hazırlanıp evden çıkmam sadece dakikalar sürdü bu sefer, saatler birbirini hızlıca kovalarken...yaz ve hava sıcak sadece hafif bi rüzgar var insanın içine işleyen. ne güzeldir böyle havalarda yürümek yalnız başına... biraz yürüdüm... sonra biraz daha.. yorulmuştum artık ,takatimin kalmadığını farkettim bir adım daha atmaya... oturdum kaldırıma ,sadece karşımda duran bi sokak lambası aydınlatıyordu içinde yaşadığım karanlık ve ıssız dünyayı...

oturdum bi kaç dakika soluklandım... etrafıma baktım upuzun binalar vardı çevremi saran, tıpkı küçükken ayıp birşey yaptığında başında duran yaşlı teyzeler gibi...
hiç birine cevap vermedim ... yada veremedim...
çünkü yorgundu dudaklarım, gözlerim,mimiklerim... kendimi anlatmaktan yıllar sonra yorulacağım aklıma gelmezdi ama yoruldum..


ve burda bitti öldüm ben
çünkü yokum artık bu dünyada
gözlerimi yumdum bu tatlı nahoş dünyaya
elveda...


rouge


gözümden damlayan yaşlar sen olsaydın eğer günler boyunca ağlardım gitmen için


3 Temmuz 2010 Cumartesi

güneş yüzüme vurup uyandırdığında beni

Özlem ne garip birşeydir...? Her an, her şeyi özleyebilir insan... Ben seni özlemeyi seçtim bu sabah, güneş yüzüme vurup uyandırdığında beni. Önce derin bir nefes aldım ve kokunu özledim, sonra pikemi örttüm üzerime sarılmanı, konuşan insanları duydum sesini, gülümsedim gülümsemeni ve kalktım yatağımdan seninle uyumayı özledim. Sen ise çok uzaklardaydın, güneş yüzüme vurup uyandırdığında beni...

Rouge