11 Haziran 2011 Cumartesi


“…
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de, dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
…”
"Manevra kabiliyeti yüksek aşklar yaşardık gecenin ıssızlığa bağdaş kurtuğu vakitlerde. Şarkılar asla telaşlanmazdı. Yılların beyaz gardırobunda mis kokan masumiyetimiz asılıydı. Akşamüstülerine kendi ellerimizle gömdüğümüz titrek dudaklarımız, çok eskiden beri sevdiğimiz şiirlerle yakınlaşırdı birbirine.”
ben yine boşladım buraları..
hoopp geri döndüm bileee

23 Nisan 2011 Cumartesi

olmaz

Gördüklerimden sonra
Ahh yaşamak var ya
Hiçbir zaman eskisi gibi olmaz

Gördüklerinden korkma
Ahh mutluluk var ya
Hiçbir zaman eskisi gibi olmaz

28 Şubat 2011 Pazartesi

karar değişikliği.
bende gidiyorum bu diyarlardan..
zaten tutan yoktu 
pamuk ipliği de çabuk kopar
rahat iş
ee hani hala uyanmadık mı rüyadan??
hala mı devam ediyo rüya içinde rüya..??
rollerini bırakmak isteyen mi var aranızda...
inanmak istemezsen bu dünyaya
ne diyebilirim ki teselliden başka

miğğğhh


27 Şubat 2011 Pazar





"eğer deliliğin seni yeteri kadar özgür kılamıyorsa hala akıllısın demektir..."

sar-hoş

Gerçeği bilemeyiz madem,ne yapsak boş ;
Ömür boyu şüphe içinde kalmak mı hoş?
Aklın varsa kadehi bırakma elden
Bu karanlıkta ha ayık olmuşsun, ha sarhoş.



(alıntı)

şerefsiz.

muamma

kaç bira içtiğini hatırlamıyodun o içten konuşmamızda..
yanında beş tane arkadaşın vardı
sen onlarla konuşmak yerine beni seçmiştin
derdin vardı
derdin benimle ilgiliydi
"derdin noldu" dedim
"muamma" dedin
"senin derdin noldu" dedin
"muamma" dedim
biliyoduk ki derdimiz birbirimizdik, muamma olan korkumuzdu, yüzleşemememizdi, birbirimizden emin olamamamızdı

çok konuştuk bunun üzerine 
sonunda "sana şapşal demek istiyorum" dedim
sense "koskoca bıyıklı çocuğa" diye kendini yüceltmiştin
bense "yok canım koskoca bıyıklı çocuğa değil, vapurda kokoloji yaptığım bıyıklı çocuğa" demiştim
gülümsedin 
"koko
peki" dedin..
bitti

bu konuşmanın ardından 7-8 ay geçti.
geçmiş özlenmek içinmiş.

rouge

26 Şubat 2011 Cumartesi

herşeyden çok

ve o geldi.
çaldı kapaımı...
onun gözleri ışıl ışıldı.
bense yeni uyanmıştım..
miskin, yorgundu bakışlarım..
nasıl desem bilemedim... şaşırdım.. evet haftalar sonra onu gördüğümde, yıllar sonra görmüşçesine çok şaşırdım.
uyku sersemi, bi ara rüya mı diye düşündüm.
o kadar sadece bi an sonra onu içeri davet ettim
geldi
ayakkabılarını çıkarmakla uğraşmadı.. direk "odamıza" geçti.
eski oda"mız".
onu takip ettim.
yatağın üzerine oturdu derin bi nefes aldı.
elim kapnın pervazındaydı.
kaydı, yaslandım ve çöktüm yere..
derin bir nefes aldım...
"nasılsın?" diye sordu, "iyi" diyebildim sadece, onca yıldan ve güzel bir  terk edilişten sonra sadece iyiydim çünkü.
kırgındım belki, belkide yalnızdım ama iyiydim...
gözlerimi kapadım.
"sen?" diye dudaklarımı aralarken bi kuvvet sardı beni.
açmak istemedim.. çünkü karşımdaki kişi, sendin biliyordum. korkuyordum. bende sana sarılırım diye korktum.
açtım gözlerimi ve sadece bir damla yaş vardı artık o tüm duygulardan, korkulardan geriye..
özür diledin... öptün ellerimi, yanaklarımı, beni çok sevdiğini söyledin, "her şeyden çok" sevdiğini..
ben ise sadece "iyi" diyebildim....
çünkü biliyordum ki alışkanlıklarından vazgeçmemek için söylediğin bi yalandı beni her şeyden çok sevdiğin.
ve sen eskisi gibi olsun diye, eskisi gibi sarıldın bana ve eskisi gibi ayakkabılarınla uzandın yatağa ve ben hala kapının pervazında... 

rouge

25 Şubat 2011 Cuma

cümleler

ben iğrenmem insanların geçmişinden
geleceklerinden iğrenirim
nedeni 
ben varken de hayatlarında
hataların en büyüklerini yapıyolarsa 
hiç bi işe yaramamıştır cümlelerim ...

rouge

23 Şubat 2011 Çarşamba

ölülerin arkasından mum yakmayı bırakalı çok oluyo

bıyıklı çocuğa..

22 Şubat 2011 Salı

rüyada

"çoğu gece rüyanda düştüğünü görürsün, genellikle düşüşünü tamamlamadan sarsılır ve uyanırsın, bazen uyanamaz ve yere çakılırsın, ama bazende uçmayı öğrenirsin ve yükselirsin.."


ne kadar güzel söylemiş biri...


bilmem ki kim söyledi...

20 Şubat 2011 Pazar

http://friendfeed.com/last-fm/6e34cc6e/diana-krall-temptation-bu-sabahn-sarks

kibar kibar, tatlı tatlı...

güzel şarkı...

rouge

zau

ay ışığında aksar kanar susar kıyafetler nehir kıyısında bekler zamanın duruşunu yontar sivri tırnaklarıyla tırmanır akheron yamaçlarına anlatır masallarını dokur dokunur uzatır fısıltılarıla dolu kadehini dudaklar şarkılara benzer toprağın esir alınmış taraflarında yaşar hamartiayı duyumsar besler işler düşler renkli limanın ışıklarını zihnine yapıştırır ve çeker gider lethe'nin silinmiş geleceğinin derinliklerine bir daha dönmemek üzere


ZAU


http://purefuckinzau.blogspot.com/

Jeff Buckley-Last Goodbye

rouge

19 Şubat 2011 Cumartesi

fotoğraf...

hani bi fotoğraf yırtmıştım ya gözünün önünde
artık onu sevmiyorum diye gayet rahattı içim falan
çünkü sen sadece o fotoğrafı biliyodun, inandın
ama aynı fotoğraftan bi tane daha olduğunu bilseydin, inanmazdın...

vapurdaydı bıyıklı çocuk hatırla...


rouge

içmek

Günlük hayatın sıkıntısından biraz silkeler insanı ,herşeyin aynı olmasından.
Kişiyi bedenin ve aklın dışına çıkarıp duvara yapıştırır. 
Sanırım içmek; ertesi sabah tekrar hayata dönülebilen ve her gün tekrarlanabilen bir intihar biçimidir. 

Charles Bukowski

düş

kafam ambele olmuş bakıyorum öyle anlamsız, donuk, soğuk bakışlarla dünyaya
hiç birşey yapmak istemiyor canım hiç bir şey...
hemde hiç bir şey...
sadece şu var aklımda
bıraksınlar beni yatağıma ve o kadar..
yanıma bir küllük, birde çakmak..
e tabi olmazsa olmaz bi kaç paket sigara...
dumandan gözlerim yaşarsın gözümden yaş gelsin düşüneyim...
işte aslında herşey bu kadar
düşünmek yada düşlemek beynimi yorsada, yinede ben düşünüyorum düşlüyorum..
seni onu beni...
zorlanıyorum
ve bu sefer üzülmek çok daha fazla koyuyor..
zorlanıyorum...

rouge

13 Şubat 2011 Pazar

zehir

"nasıl da ölümcül bir zehirsin sen, bir bilsen..." dedi
çevreme baktım tek yaşayan oydu.
beni tek sevmeyen oydu...
tek aşık olmayan...

onu da öldürmek istedim
ve şimdi içiyor zehrimi kana kana
o şimdi ölüme yakın, bana uzak...

rouge

TwoTicket


7 Şubat 2011 Pazartesi

çoktandır

çoktandır
yaşıyormuş gibi yapıyordum demek 
ben bu şehirde
çoktandır
iki yabancı gibi yaşıyorduk demek biz bu şehirde
ben de... ben de.. 
belki yaşar belki ölürüm
çoktandır
eriyorsa eğer silinirmiş meğer büyükte olsa aşk
çoktandır
kanıyormuş meğer çalışırdım inan farketseydim eğer
ben de... ben de..
belki yaşar belki ölürüm
süresi hiç belli olmaz yok ki zamanı
yarası zor geçer derler yok ki ilacı
insan bazen yaşar bazen de ölür

söz-müzik: teoman

2 Şubat 2011 Çarşamba

tek

Açtım penceremi!
ve şimdi döküyorum önündeki çiçekleri
içimdeki kötülükler çıkıyor dışarı.
ve bitti tüm yalanlar
tüm kaos, karmaşa
içimdekiler sokakta..
ve içimdekiler gitmeleri gereken yerde.
özgürüm
özgürsünüz
ve artık tek tabanca.

rouge

1 Şubat 2011 Salı

pencere önü çiçeği














kırılgandır, narindir, hassastır...
içindeki kötülüğü kapatır, gizler, saklar...
aslında bi çocuk vardır o evde dövülen, sövülen
ağlayan, üzülen..
ama kırılgandır, narindir, hassastır...
pencere önü çiçeği.
içerideki kötülüğü kapatır, gizler, saklar...
aslında herkesin yok mudur?
pencere önü çiceği.

içimizde fırtınalar kopsa, toprağını eşeleriz
gözümüzden yaş gelse, köküne su diye dökeriz...
önemli olan göstermemektir kendini, içini..
içimizdeki kötülüğü kapatır gizler, saklar...
pencere önü çiçeği...

rouge

D

 [P. Neruda]

"Ali ata bak."

Tam üç sene önce yazın çok safça sevdiğim biri vardı...
tam iki sene önce kışın çok ağladım çünkü çok safça sevmiştim...
tam bi buçuk sene önce ilkbaharda çok sevdiğim biri vardı...
tam bir sene önce ben "yine" çok ağladım çünkü birini çok sevmiştim...
tam üç ay önce biri girdi hayatıma ...
ve ben bugün tamda üç sene önce yazın "çok safça" olan sevgimi özledim.
Bi sene sonra ağlayacağımı bile bile...

O zaman çekilen fotoğraflara baktım bakışlarım bile değişmiş şimdi..
Belki klasik olacak ama yüzüm nasır tutmuş,
gözlerim yosun..

Şimdi yorgun ama çok güçlü bakıyorum ..
bakıyorum ve ben benim içimde başka birini görüyorum..
bedeni yorgun ama ruhu çok güçlü...
artık yara almaz, üzülmez..
çünkü o çok güçlü..

Ama inanır mısınız
bazen "Ali ata bak"ı zor okumayı bile özlüyorum...
(farkındayım fotoğraf biraz alakasız ama nedense çok sevdim ondan koydum. bende çekmedim)
rouge...

31 Ocak 2011 Pazartesi

hiç iyi değil

ben yine kendime üzülmeye başladım.
bu hiç iyi değil geçmişten biliyorum.

rouge

30 Ocak 2011 Pazar

Grizzly Bear

Grizzly Bear-Ready, Able

rouge

günün sonu

ve rouge uyumaya karar verir.
gecenin son yazısı her ne kadar yeni günün ilk saatleri olsa da..
daha 10 saat önce (yaklaşık olarak) depresyonda ki ben depresyondan çıktım...
demek ki benim arkadaşlarımla uzuuun uzun laflamam gerekiyormuş bunu anladım.
bide bu neşeli anımda dinlediğim garip müziğide paylaşayım (radyo programı gibi oldu)
neyse efedim buyrunuz "enteresan şarkı"

şarkı dediğime bakmayın, söz beklemeyin

deliriyorum sanırım


<--- rouge

depresy-on

iyice depresyon moduna geçtim...
hoş her insan için farklıdır ama olsun.
ben için
bloga sürekli yazma isteği
jay jay johanson
çikolata
süt
üzerine oturduğum yeşil minder
sırtıma aldığım battaniyem
içtiğim sigaram
yanımda duran kar kürem
ve
arada teramisin (terramycin) sürdüğüm dövmemdir.

bide fazla konuşmak istemediğim sevgilimide unutmayalım.

ayrıca yarın n'olucak biliyor musun???
dedem öleli bir sene olmuş olacak.
zaman çabuk geçiyor.

(bu arada biri bana kar küresi alabilir mi? kocaman ama. şuan ki çok ufak. karıda çok az.)

rouge

29 Ocak 2011 Cumartesi

psikolojik

Aslında çok uykum var ama psikolojik biliyorum.
bide geçmişimi özlüyorum belli belirsiz ilişkilerimi.
o zaman yara alma olasılığım hep var diye kendimi korurdum kendi içimde..
ama şimdi oda yok...
Özlüyorum
"Bıyıklı Çocuk"u
yada
"Nekrofil Ruh"u..

içimde işler karıştı.

rouge

Paradise Circus

anısı var.

Massive Attack - Paradise Circus

rouge

but i'm alone again...


Ve bir gecede insan hayatı nasıl değişir?
Eğer en yakın arkadaşınız ve kız kardeşiniz size sevdiğiniz adam hakkında gerçek diye düşündükleri, ihtimalleri söylerse onlar kendi hayatına devam eder sizde kafanız karışmış halde oturur "jay jay johanson" dinlersiniz..
Çünkü narindir romantiktir ve yalnızdır. "bkz: Jay Jay Johanson-Alone Again"

Ne kadar acı ve kötü, güvendiğin insanlar sana bir şeyler söylediğinde inanmak istemezsin ama karşı taraf "1-0" öndedir zaten senin elinde bir şey yoktur. En azından benim elimde hiç bir şey yok.
Aslında söyledikleri şeyler (aldatır, oyun yapıyor, aslında sevmiyor.. vb.) pekte inanılacak şeyler değil. ama işte bi kere laf ağızdan çıktımı insanın beynin deki kırk tane tikli dolaşmaya başlıyor...

Eğer bi kızsan ve yolun başındaysan güvenmek çok zor oluyor...
-ki malum geçmişteki yüzüstü bırakılmaları da koyarsak kekin içine, zor oluyor.. zor...

rouge


28 Ocak 2011 Cuma

believe in me

you believe in me.
 i believe in you.
 how come that you don't 
believe in us ?


rouge

26 Ocak 2011 Çarşamba

uykusu olanlar var.


yanında uyumak istiyorum
yanına uzanmak
yanında olmak
yanımda ol

rouge

24 Ocak 2011 Pazartesi

bang-bang-bang!

yakınındakine silahı doğrultmak çok kolay önemli olan uzaktakini vurabilmek.. tabi vurmak istiyorsan..

rouge

anı

fark ettim ki unuttuğum anılar var.. dünden kalan, bugün olan ve yarın olacak .. anıların içinde boğuşurken aklına şu gelir "haksızlık yaptığınız kişiler var"dır hayatınızda.. bazılarına bilinçli olarak yaparken bunu bazılarına istemeden yaparsınız  ve üzülürsünüz.. enteresandır ben bilinçsiz olarak yaptığım "haksızlık" a üzülürken buldum kendimi.. en son hatırladığım bi kaç göz yaşı bu kadar...

rouge

değer

bazen hayatında ki herşeyin değersiz olduğunu düşünürsün...
bazende hayatındaki herşey çok değerlidir senin için..
öenmli olan yada olmayan bilemiyorum aradaki çizgi aslında
"değer" neye göre kime göre?
bunun ölçüm aracı ne...?
kafam da garip garip "değer" le ilgili bir sürü soru var... ve içinden çıkılmaz bi hal aldıktan sonra çıkabildiğim kadarını yazmak istedim sadece...
kelimelerin arkadaşlığıyla.. birlikteliğiyle oluşan değerler ne kadar doğrudur bilinmez..
kelimeler doğruda söyler yalanın kapılarınıda açar...
"değer" neye göre kime göre??

sanırım kafayı yemekteyim...
daha duygusal şeylerde yazıcam.

rouge

10 Ocak 2011 Pazartesi

mutluluk

mutsuz günlerimin haftalarımın ve aylarımın sonunda çok mutlu olmak.

bazen mutluluk haydarpaşa daki bi veda öpücüğünde gizli olabiliyor...

9 Ocak 2011 Pazar

nefreti güzel yaşamak



"...ama olmuyosa duygularım ne kadar yoğunsa aynı yoğunlukta kendini nefrete bırakabilir. zaten aşkla nefret baya benziyor birbirlerine yoğunluk olarak..." dedi yanakları kızarmış bana yoğun, duygulu gözleriyle bakarken. " ya siyah ya beyaz
ben ikisini de güzel yaşarım" dedi. şimdi elleri ellerimdeydi....

rouge

7 Ocak 2011 Cuma

07.01.2011

gözlerim kıpkırmızı kançanağı uykum var. herşey normal. hatta iyi bile olabilir belki.

7 Aralık 2010 Salı

haberin yok ölüyor-um

gözlerimden yaşlar süzülürken kulağımda duman haberin yok ölüyorum diyor...
ve ben şuan aşk acısı çekmiyorum aslında...
birileri çekiyor bu acıyı ve bunun için ölümü alıyo gözlerinin önüne...
bunun için yoluyo saçını başı belki açısını atar diye vücudundan...
ve işte ben ki güçlü olan sadece bir tokat atabiliyorum kendisine gelmesi için...
ben ki güçlü olan sadece elimi kolumu birbirlerine bağlıyor sessizce oturup ağlıyorum....

rouge
karma police

27 Kasım 2010 Cumartesi

17 Kasım 2010 Çarşamba

dalga

bazen sadece olanlarla yada olacaklarla dalga geçmek için yaşadığımızı düşünüyorum.
bizim bu oyunda ki görevimiz dalga geçmek.

rouge

29 Ekim 2010 Cuma

uyku tutmaz

hani olur ya bazen
uyku tutmaz
bakarsın tavana
düşünürsün
sonra ne düşündüğünü unutursun

unutursun dünü
bugünü
yarını

hani olur ya bazen
uyku tutmaz
candan bakarsın dışarı
hava soğuk
rüzgarın ıslığı gelir kulağına

sonra duymazsın
rüzgarı
sessizliği
kendini

hani olur ya bazen
uyku tutmaz işte...

rouge

27 Ekim 2010 Çarşamba

.

ve etrafımda bu kadar olay olurken benim diyebildiğim tek şey
"uykum var" dı....

rouge

24 Ekim 2010 Pazar

bir, iki ve 3 numara

gerçekten sevdiğim üç adamın ikisini, sevgilisiyle mutlu mesut görmüştüm.
sadece geriye bir tanesi kalmıştı mutluydum. kısmet olmamıştı.
şimdi bugün onuda göreceğim. çok garip bi duygu. zamanında emek harcadığın sevdiğin insanların senin onlara yaptığın şeyleri başkalarına yaparken görmek... yada bir başkasına aşık aşık baktığına şahit olmak.
gariptir.
şimdi aynanın karşısına geçeceğim kırmızımtırak rujumu süreceğim. kirpiklerime de siyah rimelimi ve yeni sevgilisi olan boya küpü kızın yanına gideceğim... sadece o ve o kız olmayacak yanımızda... çok kalabalık olacak ve ben içimdeki "sinirli rouge"u ortaya çıkarmamak için sürekli insanlara gülümseyeceğim. hatta hayatım çok mükemmelmiş gibi espriler patlatacağım arka arkaya. ve ortamda ne kadar erkek varsa hepsi bi anlık olsa bile beni kesecek.
bunların hepsi varsayım. olmayabilir de. ama olsa bile sen bunların hiç biriyle ilgilenmeyeceksin ve diğer erkekler gibi davranmayacaksın. kim bilir belki de sadece gülümsersin. alaycı yada özlem dolu. kim bilir.
tek bildiğim yazmak istedim yazdım. 3 numara bekle beni sana pis pis bakıp, etrafa neşe saçmaya geliyorum.

(ayrıca şu sürekli bahsettiğim ahmak varya bu o değil bu başka biri... ama yinede son sevdiğim insan olmasa bile koyuyo be.)


rouge

bir kadın-bir erkek.

rouge

23 Ekim 2010 Cumartesi

"kodlanmış" anılar

Her insan için bir şeyi yada bir şeyleri kodluyorum kendi beynimde.
Bu iyi mi yoksa kötü mü ben de bilmiyorum.
Mesela geçmişte pekte iyi olaylar yaşamadığım bi insan mfö ile kodlanmıştı. Bide metal müzik (ne alaka ama ikisi) Her neyse bunun içindir ki ne mfö nün belirli şarkılarını dinleyebiliyorum nede müzik kanalında çıkan metal müzikleri (hoş fazla sevmezdim zaten.)
Çocukken çok iyi günler geçirdiğim ama şuan küs olduğum çocukluk arkadaşımla çok fazla evcilik oynadığım içindir ki; Kuzenimi oyalamak için bile olsa evcilik oyununu oynayamıyorum. En fazla 5 dk sonra başka saçma sapan bi oyun üretip onu oynamaya yönlendiriyorum. 

Hayatım böyle kısıtlamalarla dolu... Ama neyse ki bu arkadaşlıkların yada ilişkilerin süreleri pek uzun olmadığı için "kodladığım" şeylerde pek fazla değil.
Ama işte son olarak biten vede sürekli bahsettiğim insanımsı "hayvan" yüzünden hayatımın bir çok kısmı kodlandı.
Ben artık Eminönü'nde de çay içmeyi sevemiyorum.
Yada Taksim de karadut çayı içtiğimde dalıp gidiyorum öyle...
Çiçekli elbisemi giymek istemiyorum.
Gondola yanımda biri varken binmek istemiyorum... Onun yerini alır diye, onun gibi korkar diye. Yada hayali hep orada dursun diye... 
Bir erkeğin bana şiir okumasını istemiyorum artık. 
Sadece onunla bağlantılı olarak yaptığım ve yapacağım, vazgeçmeyeceğim 2-3 şey var hayatta...
Biri karanlık oda.(karanlık oda sayesinde tanıdım onu ama o yokken de severdim ben orayı)
Diğeri motor.(bu bi tutku. ondada aynı tutku var ama ilgilendirmiyor şuan)
Üçüncüsü de ikimizinde sevdiği şarap olan vişne şarabı...
Üçünden de vazgeçmeyeceğim.
Belkide takıntıdır ama üçünde de fikri benimle aynı olan birini seveceğim bi daha ki sefere...
Bide öğrendiğim bir şey var... Hayatında kalıp kalmayacağından emin olmadığın kişilerle fazla yere gitme ve fazla şeyler tatma yada yaşama...
Eğer karakter benim gibiyse sende de, sana yaşayacak fazla bir şey kalmaz. 

rouge
ayrıca nedendir bilmem aklıma bu tablo geldi


beyfendi.









Alıngan beyfendilerle bir masaya oturdum.
Bazılarını geçmişteki anılarımdan tanıyordum.
Bazılarını da gelecekte tanımayı umuyordum.
Hepsinin aralarında farklar vardı.
Ve hepsine de  ayrı ayrı bu farklar çekmişti beni.
Çünkü onlar farklıydılar.
Yuvarlak masa toplantısında bir şey fark ettim.
Farklıydılar ama hepsi aynı şeye sahipti.
Değişmez erkek ruhuna.

lanet olsun bea.!


rouge

16 Ekim 2010 Cumartesi

"an"

uzun zamandır uzanıp yatağıma düşünmemiştim.
gariptir.
yaptıklarım hakkında düşünmemiştim.
bi bakıma anı yaşamıştım.
sonra düşündüm.
ertesi gün yaptıklarım yine aynı şeylerdi.
meğerse "anı" yaşamamışım.
hayatın gerektirdiklerini yapmışım sadece.
yaşadığım günler benim anlarım değilmiş.
üzüldüm.

rouge

13 Ekim 2010 Çarşamba

bir damla gözlerimde

Çok geç oldu belkide düşündük taşındık
Bir çok şeyi birbirimizden sakındık
Bir şey eksik cümlede
Yüklemmi özlemmi sakladığın şey her neyse beni üzermi
Öyle çok şey varki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa
Seninle sakladım gözlerimde
Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde
Belki yanlış yoldayız
Kaybolduk kaybolduk gizleyince kendimizde yorulduk
Her hatada telafi gerekli değilmi
Bizi durduran gurur mu kibir mi
Öyle çok şey varki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa
Seninle sakladım gözlerimde
Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde

son günlerde arka arkaya dinlediğim şarkıdır kendisi...
bu şarkı yazılarımda o kadar sitem edip "dövmek" istediğim insana gelsin mümkünse.
eğer okuyorsan şarkıyı dinle yada dinleme fark etmez. ama bu kadar gururlu kişi davranışları altından gururumu ve ruhumu paramparça edip "güvenmemeyi" öğrettiğin için teşekkürlerimi sunuyorum.
hoş zaten pek güvenmem insanlara. nadirdir.
artık o nadirlikte yok senin sayende :)

rouge

4 Ekim 2010 Pazartesi

soru-(msuz)-(nlu)

insanlara ruhsal yada fiziksel olarak zarar veriyorum.
inanın bu kimsenin suçu değil. üstlerine alınmalarını bende istemiyorum.
aslında her şey benim sorumsuzluğumdan ibaret.
evet sanırım ben sorumsuzum, sorunluyum.

rouge

3 Ekim 2010 Pazar

far away....

Kirpiklerimde rimel
Ayaklarımda topuklu ayakkabı 
Üzerimde şık bir elbise
Boynumda hoş bir kolye var...
Birde elimde parıldayan "kibar" çantam.


Ben arabada "eğlenmeye" giderken bulunduğum hali birilerine anlatmak için can atıyorum.
Fakat herkesin kendi dert ve eğlenceleri olduğu için benimle pek fazla ilgilenmeyecekleri için sadece yazıyorum.
Söylemiyor, yazıyorum.
Bulunduğum durumun yapmacıklığından beni kurtaran tek şey Jay Jay Johanson ve Far Away...
Kim bilir belkide bulunduğum durum değil benimdir yapmacık olan...
bilemiyorum.Tek bildiğim bu dünya, bu hayat, bu kaos bana göre değil.


rouge

25 Eylül 2010 Cumartesi

develer tellal iken

evvel zaman içinde, kalbur saman içinde
develer tellal iken, pireler berber iken çok güzel bir ülkede,
çok güzel bir prenses yaşarmış.
birde çok yakışıklı bir prens varmış.
fakat günün birinde prens kaybolmuş.
vede haber salmışlar dört bir yana prensi bulana bin bir minnet diye...

rouge

23 Eylül 2010 Perşembe

18 Eylül 2010 Cumartesi

ŞAKA MI BU?????
sitemliyim evet.
ÇOCUK  gibi davranıp sosyal paylaşım sitelerindeki izleme yada arkadaşlık gibi şeyleri PAT diye bitirmekte nedir yahu.
madem bu kadar takıyorsun adam gibi konuş dimi??!!!
yada takmıyorsun. o zaman takıyorum DEME!


(kızım sana söylüyorum gelinim sen anla muhabbetinden anlaması dileğiyle)


rouge

13 Eylül 2010 Pazartesi

yeni sayfa


benim bir ajandam vardır..
içinde buraya yazdıklarım ve daha fazlası var.
fark ettim de duygularımı fazlasıyla abartıyorum.
sanki sadece ben sevdim.
sanki sadece ben çamura battım. yoo. hiçte öyle değil.
ajandam bitti. son sayfalarına bunları yazdım ve 
fark ettim.
yalnız değilim, abartmama gerek yok. zaten şu sıralar istesem de abartamıyorum .sanırım buna büyümek deniyor.

merhaba ben büyüdüm.
ve şimdi önümde bomboş sayfaları olan yeni bi ajandam var
kapağını açtım ve yazmaya başlıyorum. artık dertler başka..

rouge

12 Eylül 2010 Pazar

yüz-yüze

evde var mıydın yok muydun
bilmiyordum
sadece geçerken uğramak istedim
belki görürdüm, 
sesinin duyardım
en azından 
bastığın zile basmıştım


neyse 
bu kadar acıklı duygu yeter
unutmadın umarım
yüz yüze konuşacaklarımız var


yüz yüze demişken.
o kadar zor ki sana bakarken konuşmak
eğer sen kapıyı açsaydın konuşabilir miydim bilmiyorum


bu arada fark ettim de bilmediğim çok şey var.
fakat ne gariptir, ben bildiklerimden korkuyorum.


rouge


büyüdüğümde çok güçlü olacağım
ve onlar bana özgürlük diyecek
 tıpkı dalgalanan bir bayrak gibi

      
                                         bordeaux

9 Eylül 2010 Perşembe

o

hanım hanımcıktı.
dudakları küçük 
gözleri zeytin
saçları uzun.
hikayenin başladığı yerdi
ablaydı, anneydi 
herşeydi.

rouge

8 Eylül 2010 Çarşamba

den-g


ve sustum.
sonsuza kadar mı bilmiyorum.
süre "bir müddet".
belkide en iyisi budur bilemiyorum.
"bir müddet" konuşmayarak kafamızı toparlayacağız. (en azından benim "bir müddet" susmaktan-konuşmamaktan anladığım bu. yada ben böyle anlamak istiyor da olabilirim).
dengesiz ruh halimin sayende dengeli olacağını düşünmem ne acı.
oysaki yaklaşık bir sene önce öğrenmiştim, kendinden fazla birine değer verirsen dengen bozulur.
nedeni de şudur ki;
sen değer verirken, sana değer verilmemesi.
karşıda ki fazla değerleri olurken, senin değersiz olman.
bilemiyorum. dedim ya olmayan dengem bozuldu. denge kurabilenle aşk olsun mümkünse. bu sefer bende mutlu olurum belki.
kim bilir?
mutlu olmasam bile alışmaya başlıyorum sanırım dengesizliğime.

rouge

7 Eylül 2010 Salı

etekteki taşlar

üç kişiydik.
içkilerin yanında bide eteklerimizde taşıdığımız taşlar duruyordu masada.
yorulmuştuk.
içimizde tutmaktan. 
unutmaktan.
yağmur başladı ruhumun arındığını hissederken biri geldi ve yağmurun gösterdiği sevgiyi engelledi.
belkide ortam namüsaitti sevgiye ulaşmam için, bende yardım ettim.
ve döndüm masaya.
çok sevdiğim iki kişi duruyordu karşımda ama bunaldım. 
insan değer verirken bile bunalıyor ne yalan söyleyeyim.
herhangi bir bahaneyle kalktığım masaya geri dönmem on dakikamı almıştı.
bu on dakikada ise benim yapabileceğim tek şey bi sigara yakıp çok uzak bir masada kendime sorular sormaktı. 
sordum.
ama cevaplamam için yalnız olmam gerekirdi. fakat yalnız değildim.
sulu sepkin sevgimi engelleyen vardı karşımda. 
o yüzü nasıl unutabilirdim ki?
kalktım karşısına oturdum. 
ön yargılı ve meraklıydım.
nerden bilebilirdim ki ruhunun benim gibi olduğunu?
sohbet ettik. sevdiğim iki kişiyi fazla yalnız bıraktığımı fark ettim ve kalktım.
döndüm masama.
uykum vardı. yorgundum.
sanırım konuşulan konular vede alkolün etkisi vardı üzerimde.
konuştuk. artık birbirimize karşı "daha" dürüsttük. dürüst değildik. birbirimizi kırmamak için düşüncelerimizi dışarı vururken, birbirimizi kandırabiliyorduk.
sıkıldım. wc ye gitme bahanesiyle kalktım. yüzüme bi su vurdum.
masama geri dönerken yine karşılaştık. gülümsedik. yanında bi arkadaşı vardı. onunla ilgilenmedim. yardıma ihtiyacı olduğu belliydi yardım ettim. yukarı çıktım.
masama oturduğumda konuyu dağıttım. sıkılmıştım.
ciddiyet beni yoruyor bunu farkettim.
çünkü içimden gelmiyor.
en azından o an için ben ciddiyet istemiyordum.
o beni bunaltan sonra mutlu eden yarı ciddi günden geriye kalan sadece kabarık bi hesaptı.
bi de tabi hesabı ödediğimiz, sohbet ettiğim kişi.
tesadüflere ve kadere inananlardanım. eğer yardım etmeseydim sevgiyi engellemesine şuan hala boğuşuyor olurdum dertlerimle.
hayatıma hoş geldin.

rouge



sorgu.

sorgudaydım.
haritası olmayan yollar üzerinde giderken motorumla, hız limitini aşmışım.
kimliği belli olmayan birine çarpmış, ağır yaralamışım.
yüzünü gördüğümde dehşet içindeydi ruhum.
çünkü karşımdaki duran beden benimdi.
ve benim hayatım basitti.
basite indirgenmişken hayatlar, zorluklarla karşılaşınca ortalık hep karışıyor.
yada akışını bozan şeylerle.
tam bu bozukluğa alışıyor derken, arada bir eski düzenine baktığında yenisi kıskanır ve atar seni üzerinden. Sonuç: o seni atarken üzerinden, sen hız limitini aşmışsındır ve çarpmışsındır kendine.

belkide daha iyidir kendi kendini yaralamak.
bir başkası yüzünden yaralanmaktansa.


rouge

peki

Bi kaç paket sigara, bide şarabım olsa başka bir şey istemem bu gece için. Belki bi de sen.
Duygular karma karışık, duygular düğüm.
Hangimiz çözecek peki? Bu kadar adım atmışken.  Hatta koşarken, adımlarımızı sayamaz iken, sıra kimde nasıl bileceğiz?
Yada bilemeyeceğiz ve böyle sürecek bu suskunluk, küskünlük.
Okuyorsan yazdıklarımı sorarım sana ister miydin sende böyle olmasını?
Cevabın evetse zaten ilgilenme, takma kafana.
Ama cevabın hayırsa "hoşçakal" deme.

Şimdi senden her zaman dediğin gibi "peki" demeni bekliyorum.
Hadi bıyıklı çocuk "peki" de...

rouge

6 Eylül 2010 Pazartesi

son.


ve bardağı taşıran son damla süzülürken ben sadece izliyordum..

rouge

denizde anahtar var

çok ama çok sinirliyim.
çünkü sen kapalı bir kutusun
kilit vurulmuş ve anahtarı denize atılmış
o anahtarı denize atanı bulunca
soğuk ellerimle ensesine dokunacağım
okyanus kadar soğuk ellerimde
iki büklüm olur belki
sonra da kalır öylece.

rouge

masallardaki bulut bu işte.

mühim değil

Ne yaptım biliyor musun? Daha çok şarkı söyledim. Sigaraya yeniden başladım. Alışveriş yaptım gereksiz.
Ne yaptım biliyor musun? Bol bol seyahat ettim. Hatta yalnızlık çektim. Pişman oldum, kimseye söylemedim.
Yani sustum genelde. Bazende gülümsedim nazikçe.Dinlemediğim belli olmasın diye.

Bitti buraya kadarmış dedim. Unuttum bile dedim. Avuttum kendimi sözde. Ama yinede akıyor gözyaşlarım. Islatıyor yastığımı. Seni özlediğim gecelerde...


beni anlatan şarkıymış meğerse.


rouge 

5 Eylül 2010 Pazar

İyi uykular hoş hava, sessiz sokak ve kol saatim.
rouge
(üzerime pikemi çekip uyumayı özlemişim)

tatile çıksanıza bi

bazen bi ovada olmak istiyorum, tek bi ağaç olsun sırtımı dayayabileceğim
başka hiç bir şey, hiç kimse olmasın.
bazen dünyada sadece ben kalayım istiyorum, tüm insanlar bi yere tatile gitsin ve ben tek başıma kalayım dünyada..

(ayrıca aklıma gelmişken söyleyeyim. msn yada facebook gibi kişilerle sohbet edilen yerlerde ":D" ifadesini kişi gerçekte gülmese bile kullanmıyor mu sinir oluyorum. peki ben yapmıyor muyum? evet gülmesem hatta melankoliden kusma noktasına gelmişken bile ":D" ifadesini kullanıyorum. çünkü bi ara gerçekten güldüğümde kullanıyordum bu seferde karşımda ki ona karşı küs olduğu sanıyor. ne garip yahu.)

rouge

biri yirmi yedi geçerken

saat biri yirmi yedi dakika geçerken 
üzerimde hırkam, ayaklarımda botlarım vede polar eşofmanım ile sahilde oturmak istiyorum.
"bak çayım sigaram her şeyim tamam" derken yanıma birisinin oturmasını sohbet etmeyi, sonrada çimlere uzanıp uyumak istiyorum..
içimi ürperten rüzgarlarıyla hayran olduğum havada, evde yatağımın üzerine oturmuş, rüzgarı hissetmek için kafamı camdan dışarı çıkartmak zorunda olmam hiçte hoş değil. en azından benim hoşuma gitmiyor..

tek bildiğim sahilde sabahlamak ne güzeldir.. bi de yanında müzik çaların varsa, yada ondan daha güzel bir seçenek olan konuşabileceğin biri...
işte o zaman terk edilmiş o sahil, dünyanın en güzel yeri olur..
en azından benim için.

rouge

ça-ça-çay

balkonda yağmur yağarken çay sefası yapmak paha biçilemez.

bir küçük kızın masalı


Tanrı, çok sevdiği meleklerinden birini almış 
yeryüzündeki küçük kızın.
Çok zaman sonra
aldığı meleğin yerine birini bahşetmiş,
onunla sonsuzluğa gidebilecek bir melek.
Sonra Tanrı demiş gökyüzündeki meleğe:
"Eğer sende istersen, 
yeryüzünden bir melek bahşediyorum sana.
Seninle sonsuzluğa gidebilecek bir melek."
Melek sormuş Tanrıya:
"Ölümsüz müyüz yer yüzünde?" diye.
Tanrı cevap vermiş meleğe:
"Ölümlü olacaksın ama meleğin sana ölümsüz duygular verecek
siz yeryüzünden kanatlanıp uçsanız bile gökyüzüne
duygularınız kalacak yeryüzünde."
melek gökyüzünden inmiş yeryüzüne
meleği sanmış birçok ölümlü duyguların sahibini
inancı kalmamış Tanrı'yada duygulara da 
kaybolmuş hiç tanımadığı dünya dedikleri bu yerde
meleğini buldu sanmış 
ama sadece sanmış
birçok kez yanılmış
asılında ölümsüz duyguları verecek olan
meleği onun yanından geçerken


Sonra demiş kendi kendine...:
"Ölümsüz sandığımız duygular 
Aslında ölümlü müdür..
Birbirleri için yaratılmış meleklerin, 
Birbirlerini bulmaları birer masal mıdır?


Rouge

3 Eylül 2010 Cuma

yaptıklarımı ve yaşadıklarımı düşününce boşa kürek çektiğime inandırıyorum kendimi.


hepsi boşunaydı sanırım .. :/ kendime acıdım.

rouge
veee bundan sonra napıyoruz? ilgilenmiyoruz. neden? çünkü ilgilendikçe yoruluyoruz. yorgunluğa son diyor gözlerinizden öpüyorum!

1 Eylül 2010 Çarşamba

bazı insanlar uyuduğunda tatlı rüya görür.


rouge

saçma









sabah sabahın dokuzu
güneş yüzüme vurdu uyandırdı beni
kedi gibi kıvrıldım yatağımda
başucumda ki saat ve hediye ettiğin kitap, çağırıyor beni sokaklara.
doğruldum
oturdum yatağımda. 
ayağım basar soğuk mermere, 
içim ürperir, 
tüylerim diken diken...

rouge